Bilim, insanlık tarihinin gelişim sürecindeki en önemli olaylardan biri. Öyle ki insanlığın doğayı anlama gayreti sonucunda ilerleyişi, bilimi şuan ki seviyesine getirdi. Bilimin dünya üzerinde önemli etkileri, insanlığın binlerce yıl öncesinde tarım ve metal işçiliğine geçişiyle ortaya çıktı. Sonrasında günümüzde var olan Modern Bilim ile yeni bir evreye adım attık. Peki kanıksadığımız modern bilimden önce nasıl bir bilim anlayışı vardı ? Uygulama yöntemleri neydi veya bu yöntemlerdeki en önemli meta nasıl belirleniyordu ?

    Bilimin, akli bir yöntem olarak uygulanması Mısır ve Mezopotamya topraklarına dayanıyor. Öncelikle bu topraklarda yaşamış topluluklar (Babil ,Asur, Sümer vs) önemli teori ve buluşlar ile klasik bilimin öncüleri oldular. Asıl değinmek istediğim ise kullandıkları yöntemlerin ilginçliği.

Din, Bilimin En Önemli Yapı Taşı

    Çoğu toplumda görüldüğü gibi din her alanda önemli bir unsur. Binlerce yıl öncesinde insanlar, inandıkları anlayış veya dinsel figürün en yüce ve en bağlayıcı olduğuna kanaat ettiler. Dolayısıyla bütün ekonomik, toplumsal ve bilimsel faaliyetler bu dinsel güç çevresinde inşa edildi.

Evren, ilahlar üretmekte bir araçtır.

Henri Bergson

    Bilimin, dinle ilerleyişinde şüphesiz en bilineni, Antik Mısır’da hiyeroglif, Mezopotamya da ise çivi yazısının bulunmasıdır. Bir diğer büyük adım ise mumyalama tekniği. Bu aşamaları zaten hepimiz biliyoruz. Ancak ilgi çekici olan bu eski toplulukların birbirinden farklı yöntemleri. Kimi zaman bu yöntemler bir kehanet, matematik veya astronomi çevresinde şekilleniyordu.

Astronomlar, Kahinler ve Hekimler

    Babil sarayı çevresinde oluşan entellektüel grup; kahin, astronom ve hekimler barındırıyordu. Astronomlar, gökteki kuşların uçuşunu gözlemliyor, hekimler hayvanların iç organlarını inceliyor, kahinler ise geleceğe ilişkin kehanetlerde bulunuyordu.

    Örneğin bir kehanette; “Eğer suya döktüğüm yağ, çözülüp yükselir ve suyun etrafını çevrelerse, bu askeri seferin felakete uğrayacağı anlamına gelir.” diyordu.

    Yine Babil’de uygulanan Hammurrabi yasaları bize birçok bilgi sunar. Onlara göre hasta olan bir kişi tanrıların gözünden düşmüş sayılırdı ve kişiyi kötü ruhların sardığına inanılırdı. Bu nedenle kişi hastalığından ötürü değil kötü ruhlar yayılmasın diye tecrit altında tutulurdu.

Antik Mısır ve Modern Bilim arasındaki ilişki.

Günü 24 Saate Bölme Fikri

    Peki Mısırlı’ların günü niçin 24 saate böldüklerini biliyor musunuz? Bu konu hakkında yaygın kanı yine bir mite dayanıyor. Yılın 365 güne bölünmesi doğal bir astronomik temele dayanırken günün 24 saate bölünmesi tamamen keyfi bir uygulamadır.

     Evet bu konu hakkında bilinenler Antik Mısırda uygulananlardan öteye gitmiyor. Mite göre; Güneş Tanrısı Ra’nın bir gemiyle yeraltı dünyasına yaptığı gece yolculuğu süresi esas alınmıştır. İnanışa göre yeraltı 12 bölüme ayrılmış ve Tanrı Ra her bölgede 1 saat harcamıştır.

    Ayrıca Mısırlı’ların Persler tarafından fethedilmesiyle bu iki kültür arasındaki bilimsel faaliyetler yeni bir boyuta geçti. Bunlardan biri kehanet astrolojisinin önem kazanmasıdır. Ancak kehanet astrolojisi sanıldığının aksine bir bilim değil,doğa felsefesidir.

Dinin, Bilim Üzerindeki Etkisi

    Sonuç olarak bilimin ortaya çıktığı zamanda daima bilgi ile yürüdüğü söylenemez. Ancak dinsel ritüellerin bilime katkı sağlamadığını savunmakta yanlış olur. Öyle ki akıl almaz bir zeka ile inşa edilen piramitler, dönemin dinsel anlayışının bir sonucu. Aynı şekilde mumyalama tekniği ve takvimler.

     Bu örnekler elbette uzayıp gider. Dolayısıyla bir kehaneti bir miti veya efsaneyi dönemin şartlarında düşünüp anlamak lazım. Birçok bilginin gün yüzüne çıkması mümkünken bazen bir boşluğa tutunuyor olmakta seçeneklerden biri.

Dilerseniz Bilim kategorimize göz atarak, benzer yazılarımıza göz atabilirsiniz.

Kaynak : Batı Biliminin Dönüm Noktaları (Kitap)

Etiketlenenler:

Yazar Hakkında

Lizardk

Siz beni bir de hayattan zevk alırken görecektiniz.

Tüm Yazıları Görüntüle